İdealistti. Gençliğini ölümsüz bir esere imza atma uğrunda harcadı. Eserleri basılmaya layık görülmeyince hayata küstü. Parasız kaldı, çevresinden koptu. Gazetede GÖRDÜĞÜ NSA (ULUSAL GÜVENLİK AJANSI) ilanı hayatını değiştirdi.
Amerikalı veri analisti Edward Snowden vicdanının sesini dinlemese insanlık 7/24 dinlendiğini öğrenemeyecekti! Firari ajan Snowden (34), ABD’nin gizli istihbarat servisi Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) hayati belgelerini ifşa etmekle yetinmedi, 10 milyar bütçeli kurumun iç işleyişini ve kapasitesini de gözler önüne serdi. NSA arşivinden çıkardığı 1 milyon 700 bin belgeyi 2013’te sığındığı Rusya’dan tüm dünyaya servis etti. Gizli belgeler Wikileaks sitesi başta olmak üzere The Guardian, Washington Post gibi itibarlı medya organlarında yayımlandı, dünyada yankılanan haberler yazarlarına Pulitzer ödülü kazandırdı.
Snowden’in sızdırdığı NSA belgeleri, 64 yıllık gizli kurumun önemli bir sırrını da gün yüzüne çıkardı. Sızan belgeleri cerrah hassasiyetiyle inceleyen Peter Maass, Sheelagh McNeill gibi ünlü Amerikalı gazeteciler NSA’nın esrarlı ‘filozof’unu deşifre etti. NSA belgelerinde ‘Sinyal Filozofu’ adıyla kodlanan bu esrarengiz kişinin kurum içindeki rolü de hayli sıra dışı. Sinyal Filozofu, manifesto kıvamındaki yazılarıyla ajanları motive ediyor, hedef alınan kişi, kurum ve şirketlerin özeline girmenin gayriahlaki olmadığını, tehditlerin ancak bu mahrem bilgilerle bertaraf edilebileceğini öne sürüyordu.
Sinyal Filozofu’nu NSA için kıymetli kılan güçlü kalemiydi. Amerikan medyasının ‘Socrates’ dediği filozof, NSA’ya katılmadan önce yazarlıkla geçiniyordu. Ancak yazarlıkta hedeflediği noktaya gelememişti. Üniversite eğitiminden sonra iki kez hikâyelerini bastırmaya çalışsa da başarılı olamadı. Çaldığı yayınevi kapıları yüzüne kapandı, katıldığı yarışmaları kaybetti. İdealist bir yazardı. Edebî, ölümsüz bir kitaba imza atmayı ömre bedel görecek kadar… Hikâyeleri yayına değer bulunmayınca kâğıda-kaleme küstü, orijinalleri dâhil tüm çalışmalarını çöpe attı. Kendine yeni bir yol çizmeye karar verdi. Evliydi, bir oğlu vardı. Ailesinin sağladığı destek, faturaları karşılamaya yetmiyordu. NSA’nın verdiği ‘Korece dil uzmanı’ ilanı hayatını değiştirdi.
Gençliğinde sıkı bir Evanjelist Hristiyandı. İlk evliliğini 19 yaşında yapmış, 8 yıl sonra boşanmıştı. Kore’de çalışırken ikinci eşiyle Maryland’de tanışmış, 27 yaşında onunla ikinci evliliğini yapmıştı. Korece kabiliyetini bu evliliği sırasında kazanmıştı. NSA’ya sıradan bir Korece analizcisi olarak başvurdu. Güvenlik sürecinden geçip 2012’de NSA’nın Sinyal İstihbarat Bölümü’nde göreve başladı. İlk dönemde vazifesi oldukça sıradandı. Korece metin ve dinlemeleri analiz edip raporlaştırıyordu. NSA’da sivrilme süreci, kurum içinde açılan yazarlık yarışmasıyla başladı. NSA, kurum içi internet sitesinde çıkacak yazıların orijinal ve merak uyandırıcı olmasını istiyordu. O bu yarışmaya, sıradan bir metin yazarı bulmak için düzenlendiğini düşünerek girmişti. Binlerce başvuru arasında birinci gelince öğrendi önemini. NSA, ajanlarını motive edecek bir filozof arıyordu. Teşkilatın tüm dünyada kişilerin, kurum ve şirketlerin daha özeline, daha mahremine girmeye başlaması ahlaki bir tepki doğurmuştu. Snowden gibi çoğu çalışanın iç sesi yapılanların doğru olmadığını fısıldıyordu. NSA, ondan, büyüyen bu iç sesleri susturmasını, ajanları mistik donelerle motive etmesini istiyordu. NSA, yazardan çok bir filozof arıyordu. Görevi kabul etti, kaleme aldığı yazılar NSA’nın kurum içi sitesinde yayımlanmaya başladı. Felsefik tabana dayanan edebî yazıların ajanlardaki tereddütleri giderdiği gözlenince filozofa nokta atış yazılar sipariş edilmeye başlandı.
Üniversite sonrası, para kazandırmayan yazarlık döneminde, çevresinde oldukça liberal tanınıyordu. Özgürlükçü tavrı, kaleme aldığı hikâye, deneme ve blog yazılarına da yansımıştı. Özgürlükleri sıkı sıkı savunan bu yazarı bütün insanların dinlenmesini savunmaya iten, yalan makineli sorguydu. Filozof, NSA’ya girerken geçirildiği yalan makineli sorgudan kalmıştı. Gerçekleri anlatırken yaşadığı heyecan, ekrana yanlış söylediği şeklinde yansımıştı. O gün devletin tüm geçmişini bilmesinin kendisini daha korunaklı yapacağını düşündü. NSA’da yayımlanan ilk manifestosunda bu hâli şöyle açıklıyordu: “Birden kendimi hayatımın her anının takip edildiğini dinlerken buldum. Liberal bir insanın, kendini George Orwel tarzı bir distopyada bulması ilginç gelebilir ancak mantığım şöyle ilerliyordu: İnsanların benim hakkımda bazı şeyleri bilmesi şüphe doğuruyordu. Ama benim hakkımda her şeyi bilirlerse korkacak bir şey olmadığını da bilirler. Bunu da çalıştığım bölüme yansıtmış oldum.”
NSA, bir müddet sonra filozoftan eski Beyaz Saray Sekreteri Henry Stimson’un ‘Beyler, birbirinizin mesajlarını okumayın’ sözünü hatırlatıp ülke içi dinlemelere felsefik boyut kazandırmasını istedi. Filozof bunu hiç zorlanmadan yaptı: “İdealizmin hâkim olması gereken bir yer varsa ve istihbaratı gönüllü bir şekilde kısıtlamak istiyorsak orası diplomasidir. İnsanlara ve doğaya zarar vermek isteyen teröristleri takip neyse, çocuklarını idmanlara götürmekten bahseden memurları takip etmek de bir devlet için o derece mühim ve hassastır. Tam olarak anladıklarımıza inanamayız. İnsanların Amerika’ya karşı kötü emeller taşımadığını onları daha yakından izleyerek anlayabiliriz.”
Avcı ‘av’ olunca!
NSA’da hızla yükselen, yazdıkları kıymet gören Sinyal Filozofu’nun keyfini peşine düşen gazeteciler kaçırdı. Araştırmacı gazeteciler NSA belgelerine yansıyan bilgilerinden adına, eşine, çocuğuna, hatta telefonuna ulaştı. Telefonu her daim otomatik mesaja düşüyordu. Bir gece oğlu yanlışlıkla açana kadar. O akşam telefonun ucundaki gazeteciye sadece bir cümle söyleyebildi: “Açıklama yapamam, adımı kullanamazsın!” İnsanlığın iyiliği için tüm dünyanın dinlenebileceğini savunan Sinyal Filozofu, özel hayatına girilmesinden rahatsız olmuştu. Zira gazetecilerin elinde adresi, telefon numarası, eşi ile oğlunun bilgileri ve NSA için kaleme aldığı yazılar mevcuttu. Hâlâ Maryland’de yaşıyordu, Kore topluluklarıyla yakın diyalog içindeydi. Müstear isimle yazdığı blogu da deşifre olmuştu! Roller bu kez değişmişti. Avcı av olmuştu!
Filozof gibi NSA da kendilerine ulaşan gazetecilere esrarengiz Sokrates hakkında bilgi vermekten kaçındı. NSA çalışanlarının kimliklerinin korunması gerektiğini hatırlattı. Gazeteciler geri durmadı tabii! Sosyal medya hesapları ve blog yazıları üzerinden onun tüm geçmişini ortaya döktüler. 4 odalı, 185 metrekare bir evde yaşadığına, Twitter ve Facebook üzerinden eşi ve çocuğunun fotoğraflarına kadar… Filozof; hayatı ve yazıları basına yansıyınca kamuya açık blog yazılarına ara verdi, ailesinin sosyal medya hesaplarnı dondurdu. Ancak daha sonra içindeki yazma arzusunu frenleyemeyerek yeniden yazılar kaleme aldı; hiçbir şey yaşanmamışçasına!
O bugün görünürde NSA’nın aranan ajanlarından biri olsa da özünde ardında önemli bir eser bırakmak arzusuyla yaşayan bir yazar. NSA’da göreve başlaması onu yazarlıktan koparmamış, aksine yazarlığa daha da bağlamıştı. NSA’nın 25 bin dolarlık maaşı ona edebî eserler üzerinde çalışma rahatlığı da sağlamıştı. Varlığının medyaya yansımasından bir müddet sonra bloguna geri döndü, küçük hikâyelerini yeniden yayımlamaya başladı. Zira gazeteler adını, adresini ve ailesini deşifre edememişti. Yasalar muvazzaf istihbaratçıları koruyordu. Ondaki rahatlık bundandı! Hâlbuki o manifestolarında insanların ve kurumların her mahremine girilmesi gerektiğini, bunun gayriahlaki bir durum olmadığını savunuyordu.