Vâsıl, mârifet zirvesinin en son basamağı itibarıyla Allah’ı bilen ve bilgisinin derinliği ölçüsünde O’nun emir ve yasakları mevzuunda her zaman titiz davranan; iç dünyası açısından, diğer bir ifadeyle, kalb ve ruh ufkunun en son tarassut mahallinden ilâhî tecellîler matlaına hâlen,
Konuşmamak, sessiz kalmak ve sükût etmek demek olan samt; Sofiyece, konuşmadan kaynaklanan ya da kaynaklanması muhtemel bulunan, faydasız, belki de bazen zararlı olan söz, beyan ve mütalâalara karşı “Ağzından çıkan hiçbir söz yoktur ki, onun yanında hazır bulunan gözcüler (o...
Türkçe’de kat, huzur, nezd sözcükleriyle karşılamaya çalıştığımız, bir mânâda “ınde” lafzının da müteradifi sayılan “ledün” kelimesi, “ilm-i ledün” şeklinde izafetle kullanılınca; gayb ilmi, esrar ilmi, Allah tarafından insanın gönlüne atılan ilâhî bilgi ve içe doğan hakikatlar mânâsına gelir.
Yolculuk yapma, bir yerden bir yere intikal etme mânâlarına geliyor sefer. Sofiye onu, kayıtlı yaşamaktan kurtulup kayıtsızlığa erme, bedenî ve cismanî alâkalardan sıyrılarak, kalb ufkunda Allah’a teveccüh etme şeklinde yorumlar. Bu tarif çerçevesindeki seferi, seyr-i sülûk-i rûhânîdeki “seyr ilallah”, “seyr...
Bir şeyin gerçek veya doğru olup olmadığını araştırma-soruşturma, ortaya çıkarma ve inkâr edilemeyecek, çürütülemeyecek delillerle ispatlama mânâlarına gelen tahkik; erbab-ı tasavvufça, Hazreti Zât-ı Ehad u Samed’i, vücûd ve evsâf-ı kemaliyesiyle, -Kur’ânî muvazene içinde- bilmenin ötesinde, ulûhiyet hakikatinin “bî kem u...
Renk verme, boyama, boyanma ve farklı görünümler arzetme mânâlarına gelen telvin; sofiye ıstılahınca, bir hâlden bir hâle, bir tavırdan bir tavıra intikal ederek farklı renk ve görüntüler sergileme.. konup-kalktığı yerler itibarıyla “müstevda” iken Hak rızâsı hedefli hareketleriyle hep “müstekar” olma...
Bir şeyi temâşâ etme ve gözleme mânâlarına gelen müşâhede; ef’âlde esmâyı, esmâda “Müsemmâ-yı Akdes”i basiretle rü’yete denir. Diğer bir yaklaşımla, müşâhede, kurb erlerinin, “min verâi hicâb” ufkuna ulaşarak, eşyanın “ehadiyet-i Hakk”a (Hak birliği) şeffaf bir ayna hâline gelmesinden ibaret sayılmıştır.
Birinin idaresine verilen şahıs, toplum, memleket veya ülke mânâlarına gelen vilâyet; sofiye ıstılahında, sâlikin, nefis ve enâniyet cihetiyle fani olması ve Hz. Vâcibü’l-Vücûd’a karşı yakınlık kazanması yolunda, üzerinde Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un hâkimiyetini duymasıdır ki; bu seviyeye ulaşan hak yolcusu, ilâhî...