Şu Hüseyin veledi Obama meydana çıktı çıkalı, günüm Amerikan medyasını incelemekle başlıyor. Tabii, İnternette.
Baş sayfadaki haberlerin çoğuna şöyle bir göz atıp üzerinden geçerim, ama Başkanlık ön seçimine bağlı olayları en küçük ayrıntısına kadar okurum. "Akıl danıştığım" üç medyanın Obama'ya karşı yaklaşımı kayda değerdir. CNN baştan beri tarafsız olurken, Washington Post kah oraya kah buraya kayıyor. Ama ülkede en etkili sayılan The New York Times gazetesinin tutumudur hatıralarda kalacak olan. Altı ay önce ön seçim kampanyası başlarken Obama'yı yerden yere vuruyordu. Şimdi bakıyorum, düne kadar tükürdüğünü yalamanın yolunu arıyor; yavaş yavaş, adım adım taraf değiştiriyor gibime geliyor. Neye benziyor bu biliyor musunuz? Napolyon Bonoparta'nın Sent Helen adasından kaçışı ardından ünlü "Figaro" gazetesinin manşetlerine. Arif olan, bu manşetlerden hem politika, hem de gazetecilik hakkında çok şeyleri öğrenebilir. Birinci gün, "Canavar kaçtı". İkinci gün "Zalim karaya çıktı", Üçüncü gün "Diktatör ordusunu topluyor", Dördüncü gün sert bir viraj yaparak, "Napolyon harekete geçti", diyor. Beşinci gün "İmparator Paris yolunda". Altıncı gün "İmparator Napolyon Hazretleri Paris'te. Halkta coşku galeyana geldi". Yedinci gün muhakkak gazetenin başyazarı işinden olmuştur, ama bununla ilgili bilgiler yok.
Ama neyse. Köşeme bu uzun girişi bir başka noktaya gelmek için yaptım. Amerika'da Başkanlık ön seçimiyle ilgili altı ay sabırla okuduğum her yazının temelinde, kampanya sırasında adayların harcadığı para yatıyordu. Günden güne, haftadan haftaya, aydan aya reklam ve kampanyaya bağlı diğer faaliyetler için harcanan her kuruş 250 milyonluk kamunun gözleri önüne seriliyor. Adayın kendi cebinden çıkardığı para ayrı, çeşitli fon ve bağışlardan gelen para ayrı. Seçim demokrasisinde dünyada benzeri olmayan şeffaflık, işte, buna derler. Amerikan medyasına göre, Obama'nın harcadığı para, Clinton Hanımınkinin iki, bazen üç katı. Arkasında duranlar daha güçlü, daha zengin. Obama ön seçimi büyük ihtimalle bunun sayesinde kazanacak.
Bizde de bir seçim var Haziran'ın birinde. Seçmen listeleri askıda, seçim kurulu harıl harıl çalışıyor. Kampanyanın resmen start almasına on gün kala, kamplaşmalar nerdeyse bitti. Bugün yarın aday listelerini de göreceğiz; geçen yazımda da belirttiğim gibi, bunlar hep kendini çoktandır bıktıran eski yüzler, eski suratlar olacak. Ne yapalım, kaderimizdir bu. Uzun zaman daha bu adamlarla yaşamak zorundayız.
Ne yapıyor bizim medya? sormaktan utanıyorum. Tavır almak onun için lüzumsuz bir şey. Çünkü onun tavrı adeta tapuyla belirlenmiş. Medya ve politika, bizde madalyanın iki yüzüdür. Medya politikanın aracı veya maşasıdır.
Ne derseniz deyin. Her medya arkasında iş adamıyla politikacıdan oluşan bir türeme var. Medyanın sahibi, odur. Hal böyle olunca fikir özgürlüğü mü bekliyorsunuz? Bizde seçim sirkinin ağırlığı başlıca elektronik medyada seziliyor; yazılı basını çok az kimse okuduğundan (Başkentin sokaklarındaki manavlarda çoktandır gazete bulamazsınız, son aylarda bazı bayiler de gazete satmıyor) kamuoyuna etkisi çok azdır. Patronunun menfaatlerinden hareketle, her TV kanalı kendi tarafına çekiyor. Vatandaşların bir servisi olan devlet TV kanalları bundan geri kalır mı? Tabii ki kalmaz. Bir kanalı Hükümetin ve koalisyonun büyük ortağının reklamını yaparken, diğeri Hükümetin Arnavut ortağının hizmetinde. Çal oynasın, vur patlasın! Bugün bugüne, yarın düğüne!
Nihayet, seçim faaliyetlerinde dönen paraya gelelim. Bu devletin bütün sırlarını kolay öğrenebilirsiniz. Kaç askeri mi var bilmek istiyorsunuz? 6500. Kaç helikopteri mi? İki ay önce biri düştüğünden, ikisi savaş üçü nakliye olmak üzere beş tanesi kaldı. Toplarıyla, zırhlılarıyla ilgilenirseniz, yabancı devletlerin bağışlarına bağlı gazete raporlarına bakmanız yeterlidir. Yok endüstri kapasitelerinden ve bunların performanslarından bilgi edinmek isterseniz, İnterneti açmanız yeterdir; bunların büyük çoğunluğu zaten yabancının elinde. Kısacasıyla, ordusundan tutun ormanlarına kadar her şeyi günün her saatinde kamunun gözü önündedir. Ama taş çatlasa, seçim faaliyetlerinde partilerin harcadığı paranın tutarı ve kaynağını öğrenemezsiniz. Sırların sırrıdır bu. Kolayca öğrenebileceğiniz, bir buz dağının su yüzünde görülen ucudur. Kanun icabıyla bir partinin kazandığı her oya devletin verdiği yirmi otuz denar. Bununla açık hava toplantılarında sallanan bayraklar bile satın alınamaz. Bunun dışında, her şey zifiri karanlık. 91'den bu yana her seçimde müthiş para harcanır, politikayla iş çevreleri birbirine öylesine kenetlenir ki, bunun etkisini yıllarla hissederiz. Bu seçimde de öyle olacağına kuşkunuz olmasın.