İki Yangın

İki Yangın

Arif insanlar vaktini yarının getireceği sorunlara çözüm aramakla geçirir.

Televizyonda bunun bin bir örneğini görebilirsiniz. Elektrik üretmek için güneş midir daha ucuz rüzgar mı tartışmaları nerdeyse küresel boyut almış, her gelen birtakım aynalar veya fırfırlı sütunlar dikiyor dört tarafa.

Diğerleri en olmadık viranlıklarda otoyolları yapıyor; bakıyorsunuz ortalık ıpıssız, ne bir kedi var ne köpek, ama olsun diyorlar, yirmi sene sonra buralarda kalabalıktan geçilmez olacak, şimdiden daha buna hazırlanmakta yarar var. Bir başkaları adaları karaya köprüyle bağlıyor; köprü o bildiğimiz asma köprüsü, bir ayağı burada öbürü bir kilometre ötede

Biz arif değiliz, bu gidişle hiçbir zaman olmayacağız. Bizde gün geçtikçe çöplüğe dönen ülkenin yarınları kimsenin umurunda değil. Birkaç yıl sonra enerjisiz kalacağımızdan da kimse üzülmüyor. Bunu zamanı, günü gelince düşünürüz. Bugün bugüne, yarın düğüne! Problemleri yarına bırakmak, atalarımızdan kalan bir gelenektir bizde.

Yarınlarını düşünmüyoruz dedimse, hiç düşünmüyoruz demedim. Düşünmeyi meslek edinen koskoca bir ordu var bizde. Odalarına kabinelerine kapanmış, ha bire fikir üretmektir işleri. Ama bakıyorum, bu fikirler hep geçmişe dönük. Neydik, nereden geldik, falan. Geçmişe dönük fikirlerden, geçmişe dönük yapılar doğar. Heykeller, müzeler, anı merkezleri ve saire. Halk fakirlikten kıvranıyor, ekmek istiyorum diyor, ama bunlar kalkmış müzik çalıyor, heykeller dikiyor, müzeler açıyor, eğlenceler tertipliyor.

Bu zihin yapısına dayalı güçler dengesi son derece hassas ve kırılgandır. En ufak, ilk bakışta önemli görülmeyen bir olay bile, işlerin tepetaklak dönmesine yol açabilir.

Geride kalan günlerde beraberinde bir sürü mesajı getiren iki yangının tanığı olduk. Biri gerçek yangındı; tahtadan ağaçtan, plastikten kumaştan, kağıttan süngerden hep ne var idiyse yanıp kül oldu. Diğeri ruhani yangındı; şimdilik, çok şükür, kafaları karıştırıp duyguları uyandırmaktan öteye gitmedi.

Şu ruhani olanıyla başlayalım. Geçen hafta bu sütunda Makedon Ansiklopedisi denilen o kitap belasına değindim. Bir atasözümüz delinin kuyuya attığı taşı bütün köy çıkaramaz, der. Akademi üyesi kisvesine sığınan bir gurup milliyetçi ve şoven, işte, az kalsın ülkeyi savaşın eşiğine sürükleyecekti. Geride kalan günlerde mesele bir çığ gibi büyüyerek beklenmedik boyutlar aldı. Bir başka ülkenin politikacılarından birinin kışkırtması üzere Makedon bayrağı mı ateşe verilmedi, Arnavut gençleri mi sokağa dökülmedi. Derken Türkler de uyandı, kitapta kendileriyle ilgili bir sürü eksiklikler buldu. Bir ara Hükümet koalisyonu bozulmak üzereydi, kimilerine ufukta sandık bile göründü. Tabii, bu defa da bulanık suda avlanmak isteyenler yok değildi.

Köy yetmeyince bütün ülke, yabancılarla birlikte, taşı kuyudan çıkarmak için kan teri döküyor. Bu karamsar tabloya biraz aydınlık getiren bir durum varsa, o da milli mensubiyete bakmadan bütün aydınların aynı bayrak altına toplanmasıdır. Görünen o ki, işler yavaş yavaş rayına oturmaya başlıyor. İnşallah Akademi denilen o milliyetçilik ve şovenlik odağında da bazı değişmeler olacak.

Gerçek yangın, Debre yakınlığında yüzlerce yıl eski bir manastırın konağı ve kütüphanesini küle çevirdi. Bela tek başına gelmez, der halkımız. Genelde birini bir başkası izler. Manastır yandı haberi duyulunca milliyetçi çevrelerden, hatta bazı medyadan bile Arnavutlar parmakla gösterildi. Maazallah bu iddia doğru çıksaydı, bugün bütün ülke alev alev yanar, iç savaşın eşiğinde bulunurduk.

2001 olayları sürerken, bir akrabam bizim bildiğimiz Butel semtinde, hemen Türk koleji yanında ev yapıyordu. Arsayı belediyeden ihaleyle almış, vergileri falan ödemişti. Tesadüfen, arsanın etrafında hep Makedonlar yaşıyordu.

Ev hala kara bina halindeyken, gece karanlığından yararlanarak çatısını iki defa ateşe verdiler. Her defa çok az bir zararla kurtuldu, çünkü ateş alevlenmemişken söndürüldü. Kimler söndürdü biliyor musunuz? Yine etrafta yaşayan Makedonlar. Çatıyı ateşe verenlerin komşuları. Geçen Çarşamba sabahın erken saatlerinde manastırın konağı yanarken ateşle mücadeleyi ilk başlatan komşu köyde yaşayan Türkler oldu. Ne de olsa, bu ülkede her şey kara beyaz değildir. Biz iyiyiz onlar kötüdür mantığı artık geçerli olamaz. İyiler ve kötüler hem bizde var, hem onlarda. Bakın bu manastırın tarihçesine. Asırlar önce Türkler onu ateşe vermiş, diyorlar. Bir süre sonra yeniden inşa edilmiş. Hem yakılışı, hem onarımı Türkler zamanında. E madem ki yakmışlar, ne diye onarımına izin vermişler? Anla bakalım anlayabilirsen bu işleri.

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya