Bu Kervan Nereye Gidiyor?

Bu Kervan Nereye Gidiyor?

Bu satırların başlığını Ahmet Hilmi’den aldım; çaldım demek belki daha doğru olur, ama seviyeyi korumak lazım.

Bu yazarın işte ‘’Amak i-Hayal’’ başlıklı bir romanı var. Herkesin anlayabileceği bir dille söylemek gerekirse, hayaller dünyasında yolculuk gibi bir şey demektir bu başlık.

O romanda korkunç bir ejderha yedi senede bir gelip, Hint halkını yedi defa ‘’Bu kervan nereye gidiyor?’’ diye sorar. Etrafta kervan diye bir şey görmediğinden, halk, tabii, cevabını veremez. Bunun üzerine korkunç ejderha kurban olarak yedi genç kızı ve yedi oğlanı alır, çekip gider.

Ee, bir gün genç şehzade artık dayanamaz buna; kalkıp ta Kaf Dağına gider, kervanın nereye gittiğini öğrenir. Meğer, kervan eşsiz hayalin sırrına, çekici güzellik nuruna doğru koşup gidiyormuş. Bundan pek bir şey anladığınıza inanmıyorum. Kitabı elinize alın. İnternet’te onu çok kolay bulabilirsiniz. Pek uzun olmadığından, bir solukta okursunuz.

Yüz küsur yıl önce yazılmış olmasına rağmen, bu kitabın günümüzle ilgili mesajları çoktur. Hele anlamını yitirmeye başlayan bu hayatta insan aklını nasıl kaybeder öğrenmek isterseniz, hemen bilgisayara sarılın. Nasılsa, şehzade bunu ejderhaya söyleyince, o korkunç yaratık birdenbire 17 yaşında hiç yaşlanmayan dünya güzeli bir kız olur. Sonra, bütün masallarda olduğu gibi, şehzade kral olur, eskiden ejderha olan bu kızla evlenir ve saire. Şimdi, masallar dünyasından ayrılıp katı gerçeklerimize dönelim. Bir kervan bizde de var, nereye gittiğini anlayabilirseniz aşkolsun size.Çöller filan yok bizde ama bu kervan gidiyor mu gidiyor bayırlarla dağlar üzerinden. Sandığa gittiğimiz günden iki hafta geçti, ortalık hala toz duman. Cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili prosedürü zar zor tamamladılar, adam, tabir yerindeyse, tahtına oturdu.

Zaten beş sene oradaydı, sesi sedası duyulmadı. Beş sena daha kalırsa kimse farkına varmaz. Osmanlı döneminde sevilmeyenlerden bazılarının kaderi en uzak eyaletlerden birinde çok yüksek bir görevmiş. Adam yaşlanıp ölür, hiç kimse farkına varmazmış. Bizde Cumhurbaşkanının durumu bundan pek farklı değildir. O, hangi partiden olursa olsun, siyasi sistemin bir süsü, bir aksesuarı konumundadır. Protokol işleriyle uğraşan İngiliz kraliçesi gibi bir şey işte. Seçilmesiyle ilgili o gürültü patırtıyı, onca masrafı anlamak kolay değil. Milletvekillerin seçimine gelince, pek büyük bir değişiklik oldu demek için bin tanık ister. İktidar ortaklarından biri beş, diğeri üç sandalye fazla kazandı, muhalefet beş altı tanesini kaybetti, o kadar. Seçimden aylar önce işlere objektif gözle bakanların iddiası doğrulanmış gibi görünüyor.

Yani, bütün bu telaşın asıl amacı, iktidar ortaklarının görevde birkaç sene fazla kalmasından başka hiçbir şey değildi. Bir başka ifadeyle, siyasi sahnedeki değişmeler Meclisin oluşumundan çok fazla siyasetin uygulanmasındaki yöntemlerde görülmekte. Bir taraftan, seçim sonuçlarından memnun olmayan muhalefet Meclisin çalışmasını boykot etmekle tehdit ediyor.

Gazetemizin bu sayısı elinize geçtiğinde ana muhalefet partisinin seçim sonuçlarıyla ilgili kurultayı da geride kalacak. Birtakım kadro değişmeleri yanı sıra, boykotun resmiyet kazanmasına kesin gözle bakılmakta.Neticede ne göreceğiz? En başta, sokak demokrasisini. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Muhalefetin bu bakımdan epey görgüsü var. Kaç defa şimdiye kadar sokaklara döküldü ve kaç defa ortalığı karıştırdı, ama hiçbir şey elde edemedi.

Demokrasi sokaklarda olmaz, sistemin kuruluşlarında olur. Bununla paralel olarak kim bilir kaçıncı kez arabuluculuk etmeye kalkışan yabancıların taraflar arasında mekik dokumasına tanık olacağız. Büyükelçilerin işi zaten budur, ama onlardan daha yüksek mevkide olanların gidiş gelişi de sıklaşacak.

Diğer yandan, kanun açısından bakarak, muhalefetin 34 milletvekili eksikliğinde de Parlamento bal gibi çalışabilir. 94 seçimleri ardından bunu görmedik mi? Sırf hatırlatma olsun diye, o sırada şimdiki iktidar koalisyonunun büyük ortağı ana muhalefet konumundaydı ve bu sıfatla Parlamentoyu boykot etti. İktidar olan şimdiki muhalefet dört sene Meclisi tek başına idare etti. Halkın büyük bir kısmını fakirlik eşiğine getiren özelleştirme kanunu o yıllardandır. Nedir ki, muhalefetsiz Parlamento tuzsuz yemek gibi bir şeydir. Ülkenin itibarından hiçbir şey kalmaz. Kimse sizi ciddiye almaz. Bunu, çok şükür, her iki taraf bilir ve bundan ötürüdür ki, bir süre nazlandıklarından sonra bir uzlaşmaya gitmek zorunda kalacaklar. Makedonya kervanı nereye gidiyor?sorusu en başta iktidarın büyük ortağının uyguladığı yöntemlerle alakalıdır.

Çünkü epey uzun bir süredir siyasi sahnede, tabir yerindeyse, Putincilik, Erdoğancılık, Orbancılık karışımı birtakım yöntemler giderek güçlenmekte. Pireyle mandayı kıyaslamaya benziyor bu, ama ülkelerin büyüklüğü hariç her şey sanki aynı kalıptan çıkmış. Yani bir taraftan başarılı bir ekonomi ve yönetim var, ama diğer taraftan demokrasi denilen her şeye pek aldırış edilmiyor.

Bu kervan, işte, hızla totaliter bir sisteme doğru gidiyor. Şimdilik, seçimde de görüldüğü gibi, halkın çoğunluğunun desteğiyle. Ama, hikayede olduğu gibi, ejderhanın güzel bir kıza dönmesi bizde mümkün değildir. Tarihi süreçlerde fatura her zaman sonradan çıkar.

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya