Kuyruk

Kuyruk

Piskopos Angelariy'i hatırlıyor musunuz?

Komünizm devrinde epey uzun bir süre Makedon Kilisesi'nin başındaydı. Konuşmasıyla, davranışlarıyla, her şeyiyle çok geniş bilgiye sahip birinin izlenimini veriyordu. Geride neler bıraktı, bilmiyorum. O göreve nasıl geldiğini de bilmiyorum; o sorular zaten ilgi alanım dışındadır. Ama görevinden nasıl ayrıldığını çok iyi hatırlıyorum.

Makam arabasıyla bir yağmurlu akşam Pirlepe yakınlığında geçirdiği kazada hayatını kaybetti. O günlerde bir general da aniden aramızdan ayrıldı. Adı,piskopos'unkinden pek farklı değildi. Türkler ona Kara Angele diyorlardı. O trafik kazasında falan hayatını yitirmedi. Av sırasında yitirdi. Ne oldu nasıl oldu, kalka hiçbir zaman söylemediler. O gün bugündür bu iki olay halkın dilinden düşmez. Az çok önemli sayılan bir görevde olan birinin kaza geçirdiğini duyar duymaz, vatandaşımız eski defterleri açar, hafızasını tazeleyerek ''Evvelden de görülmüştür böyle şeyler'', der. Sonra, meşhur bir dedektifin edasıyla olayların ayrıntılarını inceleyerek en olmadık kıyaslamalar yapar, benzerliklerin altını çizerek birtakım sonuçlar çıkarır. Kendinden gençlere alay ile ironi arasında bir sesle ''Neler gördük biz bugünlere kadar'' deyip, konuyu kapatır. Geride kalan günlerde ilk bakışta önemsiz, ama ikincisinde, hele üçüncüsünde hayli önemi bir olay vuku bulmasaydı, bu piskopos(vallahi ben şu kilise hiyerarşisini hiçbir zaman anlayamadım, adama belki patrik demek lazım)adıyla beraber unutulup giderdi.

Üsküp Türk Çarşısının bir sokağının elli küsur yıllık adını değiştirip, Piskopos Angelariy adını koydular. Çarşının girişinde kapı kadar büyük bir levha var, ister istemez göreceksiniz onu. Çeşitli savaş, isyan ve köy başkaldırılarının başında olan bir voyvoda falan olsaydı, gene bir türlü anlayabilirdim. Ama çok büyük çoğunlukla Müslüman aleminin çalıştığı, adı bile Türk Çarşısı olan bir sokağa piskopos adını vermek hakaret olduğu kadar apaçık bir provokasyondur. Devletin, yani bu olayda Üsküp Belediye Meclisinin bu kadar duyarsız olabileceğine inanmazdım doğrusu. Ben edebildiğim kadar Türkçe medyayı takip ederim. Bizden birinin kalkıp bu olayı protesto ettiğini duymadım, görmedim, okumadım.Böyle devam edersek, bir gün okulumuzun, hatta çocuklarımızın bile adlarını değiştirmeye kalkışırlar. Ben hareket etmeyi sevenlerdenim. Nereye gidersem ya bisikletle, ya yürüyerek giderim.

Piskopos levhasını ''keşfettiğim'' gün,sabahın erken saatlerinde çarşıdan geçip Sağlık Sigorta Kurumundan elektronik sağlık kartımı almalıydım. Bürokrasinin nasıl çalıştığını bilerek,sekizden beş on dakika önce daha oradaydım.

Ne göreyim? Gişe önünde kuyruk bir uzamış, nerdeyse kapıya kadar gelmişti.Kırk ikinci sıradaydım. Bekleşenler hep benden epey yaşlı emekliler, üç beş işsizden ibaretti.

Camlık arkasında bir şişman, güçlükle hareket eden kadın, masalara dizilmiş yüzlerle kutudan birini alıp dakikalarla sıradakinin kartını arıyordu. Bulana kadar süren o belirsizlikte adamın sinirlerinden hiçbir şey kalmıyordu. Saat on oldu, on buçuk oldu, önümde 12 kişi daha kalmıştı. Ama arkamdakiler çoğalmış, odaya sığmaz olmuştu. Kuyruk Kurumun avlusuna, sonra sokağa uzadı. Bekleşenler muhakkak iki yüzün üzerindeydi. Küfürler, protestolar, bağrışıp çağrışmalar gırla gidiyordu. Arbede ha çıktı ha çıkacaktı.

Asayişi korumak için güvenlikçiler devreye sokuldu. Uzun boylu, kalın gövdeli, kalın enseli, ama muhakkak kuş beyinli iki kişi, cılız, sıska, üfürürsen yere serilecek emekliler yanında rap rap yürümeye başladı bir aşağı bir yukarı.

Bir çirkin tablo ki, ancak Afrika'da mültecilere kamyondan insani yardım dağıtılırken görülür. On ikiye on kala işim bitti, ama arkamda ayakta durmak için bir hayli zorlanan 150 kadar emekli kaldı. Bunların yirmisi, belki otuzu bugün iş bitirecek, ama yüz küsuru yarın, erken saatlerde daha, kuyruğa yeniden girmek zorunda kalacak. Oysa sağlık kartları kolay kolay vatandaşın evine postayla gönderebilirlerdi. Ama bürokrasi gücünü göstermek ister. Bu gidişle bizi Avrupa'ya değil, Afrika'ya bile almazlar. Yorgun argın, son derece sinirli eve dönüp olup biteni unutayım diye bilgisayarı açtım, İnternetten günün olaylarını okumaya daldım.

Bir haberi okuyunca adeta yerimden fırladım. Hani ya, son iki sayıda Makedonların yaşadığım binadan taşınmasına bağlı bazı tezler ileri sürmüştüm. Baktım, sağdan işi gürültü yapmaktan öteye gitmeyen bir milliyetçi partinin başkanı,meslek bakımından avukat ve bir devlet ajansının müdürü, Makedonlara seslenip şöyle diyor:''Aman, evinizi mülkünüzü Arnavutlara satmayın.Çünkü onlar evlerimizi satın alıp bizi her şeyden dışlamak istiyor.Ne satarsanız, Makedonlara satın''. Aynen böyle. Kafaya, mantığa, akla bakın. Taşınmak üzere olana ''Olduğun yerde kal. Taşınmaya ihtiyaç yoktur. Burası hepimizindir'' filan demiyor. Evinizi Makedon'a satın, diyor. Be adam, öylesini nerede bulmak?

Güleceğim geldi.

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya