Politikada bir belgenin on iki sene değişmeden yürürlükte kalması adeta bir mucizedir.
Bu türden belgeler ya önemsiz olup sırf birtakım formaliteleri yerine getirmek için onaylanır, ya da hiç kimsenin menfaatlerine dokunmayıp ha varmış ha yokmuş gibi politika sahnesinde varlığını sürdürür.
Çok seyrek bazen taraflar arasında imzalanıp mühürlenen bir belge on yıllarla yürürlükte kalıp ortak hayatta bir yol gösteren rolünü oynar.Tabii, onca yıl yürürlükte kalmasının sebebi her zaman kusursuz olması değildir.
Basbayağı, bir ortamda güçlerin dengesi o kadar hassas olmasını bilir ki, her değişme bir sürü neticelere yol açar, dolayısıyla olduğu gibi kalması hepsinin hesabına uyar.
Ohri Çerçeve Anlaşması bunun klasik örneğidir. Bir iki hafta önce on üçüncü yaşına bastı. Vaktiyle nasıl yazıldıysa, öyle durur. Araya giren yıllarda sadece görünümünü, yani kılığını değiştirdi. Yedi sekiz yıldan beri artık tarafların imzaladığı bir belge şeklinde değildir.
Anayasa kuralları şeklini almış bulunmakta. Bu nokta, sözün bittiği noktadır. Tarafların imzaladığı bir anlaşmadan ileri gelen yükümlülükleri belki örtbas edebilirsiniz, daha elastik olanları belki gere gere farklı bir anlam verebilirsiniz. Ama bu yükümlülükler bir gün Anayasa hükümleri halini alırsa, ki böyle bir şey çok seyrek olur, bütün tartışmalar biter.
Buna göre, biz bugün Ohri Anlaşması sözcüklerini sadece tarih bağlamında kullanabiliriz. Bir zaman diliminde güncel olan sorunlara çözüm getiren hükümleri toplamı işte. Anayasa kurallarına dökülmüş olmakla, bu belge güncelliğini yitirdi. Tabii,hukukçular ve diğer uzmanlar arasındaki görüşmelere geçerlidir bu durum.
Biz sıradan insanlar on iki seneden sonra bile azınlıkların haklarını düzenleyen kuralların toplamına hep Ohri Anlaşması deriz. Bu ve böyle anlaşmanın, işte, on ikinci yıldönümü kutlandı. Açıkça söylemek gerekirse, buruk bir kutlamaydı bu. Bazıları bugün hayatta olmadıklarından, bazıları ise bambaşka görevlerde olduklarından , vaktiyle bu belgeye imzasını koyanlardan hiçbiri yoktu. Görev değilse sırf protokol icabı orada olması gerekenlerin büyük çoğunluğu gelmedi.
İkinci veya üçüncü takımdan birer görevli, sırf durumu kurtarmak içindi. En yüksek düzeyde ve tam takım halinde olan, sadece Arnavut tarafıydı. Onlar da sadece iktidarda bulunan partiyi temsil ediyorlardı.
Ohri çerçeve Anlaşması örneği o kadar tezatlı, birbirine zıt yorumlara sebep olan bir başka siyasi belge yoktur demek hiç de yanlış değildir. İmzalandığı gün daha bu öyleydi, bugün, on iki sene sonra, yine öyledir. İlginçtir ki, onun eksikliklerine gösteren sadece vaktiyle hükümleri altına imzasını koyanlar değil, müzakereler dışında kalanlardadır. Prensip olarak, bütün görüşler bir noktada birleşmektedir.
Bu anlaşmadır 2001 yılında Makedonya'yı kanlı ve neticeleri tahmin edilemez iç savaştan kurtaran. Ama, görüş birliği bu noktada hem başlar, hem biter. 2001 olaylarına doğrudan doğruya katılan Arnavut tarafı geride kalan yıllarda bu anlaşmanın nimetinden mümkün olduğu kadar faydalandı. İstihdam konusundan tutun ta dillerin kullanımına ve çeşitli devlet organlarında temsil olunmaya kadar, ülkede Arnavutlar için yepyeni bir dönem başladı.
Arnavutçanın resmi dil olması, çeşitli bakanlıklarda çalışan memurların yaklaşık yüze yirmisinin Arnavut olması ve daha bir dizi hakları eskiden rüyada bile göremezlerdi. Buna rağmen, işte, Arnavutların bir kısmında, hele muhalefet partilerinde, bu belgeden açık memnuniyetsizlik göze çarpmakta.
En radikal olanların ''Ohri Anlaşması ölü bir belgedir'' çığlığı yıllar var ki her fırsatta tekrarlanmakta.Onların talebi, yepyeni bir ikili anlaşmanın imzalanması. Daha ılımlılar için şurasında burasında birtakım eksiklikler var ve bunları demokratik yolla çözüme bağlamak gerek.
Sözü en çok geçen Bütünleşme Birliği, bunların ortasında bir yerde: Ohri Anlaşması kutsal kitap falan değildir, vakti gelince değişmeye uğrayabilir ve saire. Memnuniyetsizliğini alsa gizleyemeyen, Türkler başta olmakla sayıca pek kalabalık olmayan azınlıklardır. Gerçeği söylemek gerekirse, haklıdırlar. Bunları nehir üzerinden geçirdiler, ama su vermediler.
On iki senedir olup biteni izleyerek, kırıntılarla yetinmek zorundalar. Bunu en iyi kanıtlayan bir veri: devlet kesiminde çalışan Arnavutları yüzdesi yirmilere yaklaşmışken, biz Türklerin henüz bir buçuk etrafındadır.
Sırplarla Ulahlar belki memnundur, ama Roman ve Boşnakların vaziyeti bizimkinden bile kötü. Nihayet, Makedonlar. Onlar en küskün taraf.
12 sene önce bu anlaşmaya karşı tavırları nasıl idiyse, bugün de öyledir. Son derece soğuk. Yarım asrı aşkın bir süre imtiyazlı bir konuma sahip olarak, azınlıkların durumuna pek aldırış etmiyorlardı. Bu sebepten, işte, dillerin kullanımında eşitliği veya devlet bürokrasisinde eşit oranla temsil olunmayı büyük bir darbe olarak yaşamaktalar.
Oysa, üyesi olmak istediğimiz Avrupa standartlarına göre, bunlar en olağan şeylerdir. On iki sene var ki, bu ülkenin temelinde yatan Ohri Anlaşmasına eleştiriler çığ gibi büyüyor. Her kafadan bir ses çıkıyor, her gelen bir şeyler söylüyor, ama daha iyisini kimse önermiyor.