Zamanla Gelenler

Zamanla Gelenler

Sonbaharın gelmesiyle yapraklar hemen dökülmez; bir süre daha dalında durur, sararır, eğrilip bükülür, kurumaya başlar, bir sabah pencereden baktığınızda dalları yapraksız görürsünüz.

Kar size lazım olduğunda değil, zamanı gelince yağar. Buz güneşin bulutlar arasından sıyrılıp ortalığı ısıtmaya başladığı anda erimez; bir süre nazlanır, güneşte tok kediler gibi debelenir, sonra aniden şıp diye ilk su damlaları kayıverir aşağıya. Toplum meseleleri farklıdır zannetmeyin. Canlı varlıklar söz konusu olmasına rağmen, pek büyük fark yoktur arada. Zamanı gelmemişken ne yaparsanız, nafiledir. Bir zaman diliminde siz akla ve mantığa en yakın bir öneriyle çıkıp kamuyu inandırmak için kan ter dökersiniz, ama duvara konuşuyormuşsunuz sanki. Gözler kapalı, kulaklar tıkanmış, duygular körleşmiş. Sözler rüzgarda kuru yapraklar gibi uçuşuyor havada. Siz karaya karadır diyorsunuz, ama etrafınızdakiler onun beyaz değilse gri renkte olmasını istiyor ve bu noktada her şey bitiyor. İş lafta kalırsa şanslı sayılırsınız; insanlığın çağlara uzanan tarihinde binlerle insan sırf bir şeylere inandığından idamlığı boyladı. Dünya yuvarlaktır diyeni ateşe atmadı mılar? Sonra yıllar girer araya, bazen nesiller değişir bazen bir zaman diliminde söz sahibi olanlar, günün sonunda bakıyorsunuz hepsi karaya karadır diyor.

Anlayacağınız, zamanla insanların anlayışları değişmiş, bir durumu değerlendirirken bağımsız olmaya başlamışlar. Tabii, dünya yuvarlaktır diyeni diriltemezsiniz, farklı görüşleri yüzünden en olmadık zorluklara maruz kalanların çektiği acıyı telafi edemezsiniz. Onları zaten kimse hatırlamaz. Milyonda üçü beşi belki geride bir iz bırakarak anonimlikten çıkmayı başarır. Zaman hem savcıdır hem yargıç; bazen avukat olmasını da bilir. Gazetemizin yılbaşı sayısında biri iktidar öbürü muhalefet koalisyonundan iki Türk milletvekili ve parti başkanıyla ülkede güncel olaylarla ilgili yapılan röportajları dikkatle okudum. Akşamleyin televizyon ekranında üçüncü Türk partisinin iriyarı başkanını sokaklarda gösteriler yaparak slogan atarken görmeseydim belki de bir şeyler yazmak ihtiyacını duymazdım. Esasta, söz konusu sadece o değildir. Barikatlar var sokakta ve siyasi sahnenin dengeleri ile örgütlenişi icabıyla, iki Türk partisinin başkanı var bir tarafında, biri öbüründe. Bedeniyle değilse, ruhuyla ve görüşleriyle. O partilerin üyeleri, seçmenleri ve Türk halkı nerede, bir başka sorudur. İradem dışında düşüncelerim geride kalan yıllara kayarak felsefeye daldım. Kimin haklı kimin haksız olduğunu söylemek benim haddim değil. Zaman bunu gösterecek, hem de pek çok beklemeden. İşin daha ilginç tarafı, biz Türklerin olaya yaklaşımıdır. Birbirine temelden zıt iki görüş sergilendi bize. Faşizmden diktatörlüğe, anarşiden otoriter rejime kadar bütün büyük laflar söylendi. Ben görmedim, ama politikacılarımızı bilerek, bu ifadeleri görsel medyaya da verdiklerini tahmin etmek yanlış değildir. Ülkede olup biteni dikkatle izleyen, her iki taraftan koalisyonun büyük ortağının tutumlarını bulabilir bu ifadelerde. Çok değil, altı yedi sene önceye kadar bu ifadeleri duyar duymaz Türk kamuoyu hareketlenirdi.

Alarm zillerine basıldığı andan taraflar birbirine girer, ateşli tartışmalardan ortalık adamakıllı karışırdı. Herkes kendi tarafına çeker, karşı tarafa söylemedik laf bırakmazdı. Heyecan geçtikten sonra soğuk kafalarla düşünmeye başlar, şunu bunu destekleyecek yerde hepsi parti liderleri ve kurmaylarına bir çağrıda birleşirdi. ''Yeter artık. Birleşin!''. Gelen bunu dedi giden dedi. Seçimde oylarımızın ikiye, üçe veya fazlaya bölünmesini istemiyorsak, hemen bir bayrak altında toplanmalıyız. Doksanlı yılların ikinci yarısından ta iki binli yılların ilk dördü beşine kadar, bizim gündemimizde hep birleşmeler vardı. Şöyle mi olacak böyle mi tartıştık durduk. Hayallere kapılıp kendini dev aynasında görenler de oldu. Ama neticede hiçbir şey değişmedi. Gerçek adına, ''Hayır, birleşmeyin. Elli sene yaşamadık mı biz aynı bayrak altında? Yeni partiler de kurun. Aranızdan en beceriklisi bütün oyları kazansın!'' diyen üç beş kişi de oldu. Birkaç sene önce bu sütunda yayımlanan yazılar da bu anlayıştan yanaydı. Ama bu görüşler çöl ortasında birinin feryadına benzedi. Gel zaman git zaman, işler değişti. Bakın bugünün tablosuna. Kutuplaşmaya kadar giden ayırım var ortada, ama ne üzülen oluyor buna, ne de tepki gösteren. ''Birleşin!'' demek artık hiç kimsenin aklına gelmiyor. Sizi bilmiyorum, ama ben buna demokratik olgunlaşma diyorum. Araya giren yıllarda genel siyasi kültürümüzle birlikte bilincimiz de gelişti. Bugün artık karaya beyaz demek söz konusu olamaz, gri diyenlerin bile sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Bununla Amerika'yı keşfettik sanmayın. Siyasi örgütlenmede en doğal olan bir durumu kabullendik. Siyasi sahnenin sağında ve solunda veya, diğer sözlerle, iktidarda ve muhalefette temsil edilmiş olmak, demokrasinin şartıdır. İki binli yılların başında da iki tarafta birer vekilimiz vardı, ama dönemin şartlarında bunun pek büyük hayrını görmedik. Zaman taşarcasına akan bir nehir gibidir. Bazı şeyleri getirir, bazılarını götürür.

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya