Barbarları Beklerken

Barbarları Beklerken

Sözler var ki, çabuk unutulur. Bunları söyleyen mi itibarsız yoksa lafları mı palavra, neticede pek bir şey değiştirmez.

Önemli olan, sözlerin bir kulağınızdan girip öbüründen çıkmasıdır.

Yani söylenmemiş gibi. Bazı sözler kolayca yabana atılmaz. Bazen bir süre bazen uzun zaman belleğinizde kalarak, kah zekanızı kah kabiliyetinizi zorlar. Bilinçaltından olsa bile, kendinizi bazı sorulara karşılık ararken bulursunuz.

Sonra zaman, kalın bir kar tabakası gibi her şeyi örter, siz de kafanızı yoran ikilemlerden kurtulursunuz. Ama sözler var ki, zaman aşımına uğramaz. Bunların bir kısmı kalubeladandır; felsefe kitaplarına kalıcı fikirler olarak yazılmış olup, insanın bir sürü faaliyetinde adeta yol gösterendir. Diğerleri bizimle yaşayanlarındır; bu haliyle ‘’kitaplaşmak’’ için hala erken olduğundan, ebedileşmek sırasını bekler. İki üç yıl önce, Başkentin merkezine ilk heykeller dikildiği günlerde, Arnavut Demokrat Partisi Başkanı Arben Caferi, ‘’Bir barbar takımı geldi şehir merkezine bu heykelleri dikti. Çok geçmeden bir başka barbar takımı gelecek, bunların diktiğini yıkacak’’ şeklinde konuştu. Şehrin merkezini kazıyıp bir şeyler yapmaya başladıklarından geçen yıllarda ‘’evet’’ ile ‘’hayır’ argümanlarını karşılaştırmak maksadıyla söylenenlerden kalınca bir kitap yazılabilir. Ama ben, işte, bu iki cümleden daha akıllıca bir şey ne duydum, ne okudum. Caferi vefat etti. Araya giren yıllarda heykeller çoğaldıkça çoğaldı, boş yer kalmadığından bugün yarın üst üste dikilecekler nerdeyse. Ama adamın sözleri, hem bize hem bizden sonraki nesillere bir uyarı olarak, kaldı. İtiraf etmek zorundayım ki, bunları bir yazıda kullanmak için uzun zaman bekledim; kaç kere kaleme sarıldım, kaç kere bir şeyler yazdım, ama her defasında iş yarıda kaldı. Konuyu ele almak için sebep pek inandırıcı değildi. Bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. En evvela barbar sözcüğü üzerine biraz duralım. Barbarlar kimmiş hepimiz aşağı yukarı biliriz, ama ben her ihtimale karşı kalın kitapları açtım. Meğerse eski Roma ve Atina’nın sınırları boyunca yaşayan, uygarlık seviyesi çok daha düşük olan kavimlere barbarlar deniliyormuş. Haliyle, ne yapıyormuş şu barbalar? Yakıp yıkıyor, kesip asıyorlarmış. Arben Caferi’nin sayesinde, yakıp yıkmaktan başka bir şeyler inşa etmenin de barbarlık olabileceğini öğrendik. Şimdi bugüne dönelim. İktidar el değiştirince neler olacağından bahseden ana muhalefet partisinin görevlisi, bizim Güner İsmail, nasın mensuplarına hitaben, ’’Şehrin merkezindeki heykelleri söküp eriteceğiz. Lazım olursa dinamit kullanacağız’’, dedi. ‘’Barbarlar!’’, diye haykırdı hep bir ağızdan elektronik medyada çalışan iktidar yanlısı basın mensupları. Geri kalmak istemeyen yazılı medyadakileri, okurlarına ‘’Yeni barbarlar geliyor’’ diye iki karış büyüklüğünde manşetlerle seslendi. Bu ülkede tarafsız veya muhalefetten yana olan medya adeta kalmadığından mı ne, hatıralarda kalacak bir tartışma falan olmadı. Ortalığa çöken sessizlikte ‘’dinamit’’ sözcüğü bir süre daha kulaktan kulağa fısıldandı, sonra o da unutuldu gitti. Bakalım anladım mı ben bu işi. Bir taraf var ki, iktidarda olmanın imtiyazlarından yararlanarak şehrin merkezini açık müzeye çevirdi. At meydanlarıyla aslan meydanları birbirine karıştı(Tövbe, bunlar sağ hayvanlar olsaydı pisliklerini temizlemeye bir ordu yetmezdi). Her adımda sizi taştan tunçtan, demirden bakırdan bir ucube izliyor. Atlıların savurduğu kılıcın her an ensenize düşeceğini sanıyorsunuz. Tahtına oturan imparatorları görünce damarlarınızda kan donuyor. Kaldığım iki odanın her birinden Vodno dağının tepesi görülür; on senedir o çirkin, hiçbir sanat değeri olmayan haçla yatıp kalkar, bilgisayarımın ekranından başımı kaldırdığımda hep onunla karşı karşıya gelirim. Terördür bu, terör! Ama ancak dikkatle bakıldığında eksikliklerin farkına varılır. Kılıcını sağa sola savuran köy kabadayısını apoletli subay üniformasına giydirdikleri görülür. Atlının kafası vücudundan büyük olduğu hemen göze çarpar. Bu bölgede görülen sıska beygirler yerine üç metrelik altlıklar üzerine hep en soylu Arap atlarını çıkarmışlar. Estetik değerlere saygı gösterilmediği apaçık. Her heykelin beraberinde getirdiği siyasi mesajlar belki de konunun en önemli açısıdır, ama yer darlığı yüzünden bunun üzerine durmak mümkün değil. Arben Caferi göklere kadar haklıdır. Bütün bunlar barbarlık değilse, nedir? Her inşaat, buna göre her heykelin dikilmesi de soylu ve geleceğe dönük bir faaliyettir. Ama bunun şartı o yapının, ne olursa olsun, güzel olmasıdır. Onu seyrederken insanda güzel duyguların uyanmasıdır. Mesela stadyum veya Halk Tiyatrosunun binası, böylelerindendir. Diğerleri çirkinlik abidesidir. Halkımız, çivi çiviyle sökülür, der. Şimdi, işte, rejim yanlısı basın mensuplarının ‘’barbarlar’’ olarak bellediği birileri kalkmış, iktidar olunca şehri boğan bu çirkinlikleri yıkmakla tehdit ediyor. Bir barbarlığın neticelerini, öbür barbarlıkla ortadan kaldırmak istiyorlar yani. Allah Allah! Karışık işler, değil mi? Sakın ha işin içinden çıkayım deme. Çıkılmaz. Otur ve seyreyle gümbürtüyü. Çok geçmeden seçim tamtamları yayılacak etrafa. Bakalım hangi barbarlar galip gelecek.

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya