Başıbozuk

Başıbozuk

İnsanın olup biteni hatırlamak yeteneğine hafıza derler. Canlı bilgisayar gibi bir şey işte.

Olayın ana hatlarını, bazen ayrıntılarını bile insan beyninde saklar, zamanı gelince, bugün bilgisayar duşlarına basarcasına, şıp diye çıkarıverir meydana.

Balkanların bu köşesinde yaşayan bizlerde bu hatırlama yeteneğinin pek gelişmiş olduğu söylenemez. Politikadır bunun en iyi örneği. Bir gün biri kalkıp aşırı sağcı konumundan halkın bir kısmına gaz odasıyla tehditler savurur, ama ertesi gün bakıyorsun solcu olmuş, demokratın en alası kesilmiş, şehir meydanlıklarında hoparlöre konuşa konuşa o aynı halkın gönlünü almak istiyor. Adam, halkta hafıza yok denilecek kadar zayıf olduğuna inanır.

Genelde haklı çıkar; sandıklar açılınca halkın saygıya değer bir kısmının oyunu aldığını görürüz. Dün dündür, bugün bugündür

Yugoslavya diye bir devlet vardı yirmi yıl önceye kadar. Dağılışından koskoca bir ömür geçti. O bölgenin haritasından silinirken dünyaya gelen çocuklar bugün yirmi yaşında, fakültelere yazılmak için mücadele veriyor. Belki tarih dersinden babalarının doğduğu ülke hakkında beş on satırlık bir metin okumuşlardır. Hayatın kuralları acımasızdır: bu gençlerden ne kadarı yetişmişse, yaşlılardan o kadarı, belki de fazlası bu dünyadan ayrılmıştır. Arada giderek yaşlanan orta nesil var. Bir yirmi yıl daha geçtikten sonra, hatıraları o kadar eskilere uzanan nerdeyse kalmayacak.

Eski vatanımızın dağılmak üzere olduğunun ilk alametlerini hatırlıyor musunuz? Tek parti içerisindeki anlaşmazlıklar veya Meclis kavgaları değildi bunlar. Bazı konular hakkında ayrı ayrı cumhuriyetlerin çok farklı görüşleri de esas alınamaz. Vatanımızdan hiçbir şey kalmayacağının anonsu, politikayla hiçbir alakası olmayan hayatın iki kesiminden geldi. Biri spor takımlarının taraftarları, diğeri yazarlar. Maalesef, burada bunların ayrıntılarına girmek için yerim yok.

Bir hafta önce bu iki mahşer atlısından birini keskin kılıcını sağa sola savururken gördük. Söz konusu taraftarlardır; yazarlar zaten çoktandır kutuplaşmış, kendi halkının mücadelesinde bayraktar rolünü oynuyor. Çok şükür, bunların yaptığı hep sözde kalıyor.

Yirmi yılı aşkın bir süredir ki, Başkentte bir futbol takımının Komitalar denilen taraftar teşkilatı var. O takım oynadığı gün şehrin caddeleri kırmızı ve kara renklere boyanır, şarkı söyleye söyleye, sloganlar ata ata stada doğru ilerleyen komita alayı önüne ne çıkarsa silip süpürür. Kaç defa bugüne kadar bu komitalar olay çıkardı ve kaç defa meseleyi yatıştırmak için polisten tutun ta politikacılara kadar bir itibarı olanlar seferber edildi.

Dünyanın neresine bakarsanız bakın, taraftarlar, aşağı yukarı, böyledir. Bazı ülkelerde biraz daha medeni olurlar belki. Bir futbol günü yarım saatinizi feda ederek şehir merkezinin bir köşesine oturun. Önünüzden geçen komitaların yüzüne bakın. Yirmisini aşan birini zor görürsünüz. Hep yüzü hala tıraş görmemiş çocuklar. Biraz fazla onlarla uğraşırsanız, toplumun alt tabakalarından geldiklerini de öğrenirsiniz. Hepsinin öğrenimi ve kültürü kıt.

Hemen söyleyeyim: sporda taraftarlık, taraftarlar ve bunların teşkilatlanması, beraberinde giden bütün belirtileriyle birlikte, çok ciddi bir sosyolojik olaydır. Benim aklım, valla, bütün bunları açıklamaya yetmez. Bilir kişiler bile hala başa çıkamadı modern hayatın bu fenomeniyle. Ama kesin olan bir şey var: söz konusu, toplumun aynasıdır. Anlayacağınız, toplum nasıl ise üniversiteleri, okulları, trafiği ve bilmem daha nesi öyledir. Sporda taraftarlık da bu durumun bir yansımasıdır.

Bir önceki Pazar günü işte kendine komitalar diyen bu ayaktakımını Başkentin girişinde Arnavutların yaşadığı bir semtte faaliyette gördük. Avlulara girip kadını çocuğu dövdüler. Evler kundaklandı. Polis, adet olduğu gibi, olup biteni seyretti durdu. Şehrin iki semtini birbirine bağlayan köprü savaş alanına dönüştü. Gelişmelerden haberdar olmayan, televizyon ekranlarında Bağdat sahnelerini seyrettiğini sandı. Çok az bir şey, bir kıvılcım daha, durumun kontrolden çıkıp kanlı çatışmaya dönüşmesine yetecekti.

Sonuç ne olacak merak ediyorum. Şimdiye kadar bu komitalar bin bir olay çıkardı, ama bir defa olsun hiçbiri cezalandırılmadı. Her şey polis ile mahkeme arasındaki karmaşık yollarda kayboldu gitti. Bu defa da öyle olacağına şüphem yok. Çünkü bu komitalar bir alettir, figürandır. Sahne ardından, ipleri başkaları çeker. Tarihte kirli işleri her zaman başıbozuk görmüştür. Kırıp dökmek, fesat çıkarmak, kan döktürmek lazım ise, rejisörler hep ondan yararlanır. Bundandır ki, eski vatanımızın dağılmasını anons eden olayları hatırlamakta yarar var. Benzerlik yok mu?

EN YENİLER

Zaman Makedonya

ZAMAN.MK ©
1994 - 2020 - TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
Bu Web Sitesinde yer alan içeriklerin önceden izin alınmaksızın kullanımı yasaktır.

Zaman Makedonya