Bir teklifim var, caiz görülecek mi bilmiyorum.
Hiç değilse bir sayıda bu köşede politikadan bahsetmeyelim.
İki senedir gündemden düşmeyen siyasi krizi, partileri ve onların başkanlarını, Meclisi ve milletvekillerini, uluslararası teşkilatların arabuluculuk yapan büyük ve diğer elçilerini unutalım. Bunların zaten pek hayrını görmedik; bugüne kadar ne yaptıysalar, sonu hep hüsran oldu. Son anlaşmalarının da akıbeti böyle olacağına emin olabilirsiniz; erken seçimi bir sürü şarta bağlayarak, kendilerine dünya kadar geniş manevra alanı bıraktılar. Söylemesi kolay, ama gel de bunu yap. Politika bugün yüz başlı bir ejderhadan farksızdır; hiç beklemediğin yerde karşına çıkar, bir ahtapotunkine benzer uzun kollarıyla seni sararak nefes aldırmaz. Başlık belki de biraz tuhaf gelecek size, ama yanlış değildir. Aslında, Erdoğan’ın eskiden çok yakın dostu olan, sonra ezeli düşmanına dönen, ilerleyen aylarda galiba gene dost kılığına girecek olan Esad’a mesajıdır bu.
Man duka daka. Edene ederler bunun en iyi çevirisi, ama halkın dilinde başkasının kuyusuna kazıyan kendi ona düşer, Hz. Süleyman’ın özdeyişlerindeise hangi arşınla ölçersen, o arşınla ölçüleceksinşeklinde geçer. Bilmiyorum farkında mısınız, ama Batı ülkelerinde yaz tatilleri başladı. Bizim gettonun her sokağında bunu görebilirsiniz. Evler binalar önünde yabancı plakalı bir sürü güzel, lüks araba parlıyor yaz güneşinde.
Oturduğum binada müthiş bir kalabalık var. Bütün sene ne ses duyulur ne seda, ama Temmuzun on beşi geldi mi,gürültüsüyle dünya birinciliğine sahne olan bir futbol stadına benzer.
Yirmi daireden on dördünde Türkçe konuşulduğundan, ona Türk binası da derler. Bu durum yenidir. Otuz küsur sene önce iki evde üç kişi Türkçe biliyordu, ama son yıllarda Makedonların büyük bir kısmı ‘’temiz bölgelere’’ taşındı, onların yerine ülkenin batısının dağlık bölgelerinde yaşayan Türkler geldi.
İkisi yaşadığım katta olmak üzere bunların beşi yeni satın aldıkları daireleri bir güzel onarıp döşedikten sonra, yurt dışına gittiler. Bütün sene o daireler boş durur; zamandan zamana bir akraba gelip her şey yerinde mi bakar.
Temmuzda, bir iki günlük arayla, hepsi döner. Araya giren yıllarda çocuklar dünyaya gelmiş. Bakıyorum, hepsi birbirinin omzuna kadar, bazıları sonbaharda muhakkak okula gitmeye başlayacak. Efendim, siz batı ülkelerinde çocuk hiç gördünüz mü? Ben valla eskiden Avrupa’yı bir ucundan öbürüne kadar gezdim, başkentlerde günlerle kaldım, her yere burnumu soktum, ama bir tek çocuk bile görmedim. Onlarda çocuklara sokağa çıkma yasağı var galiba. Sıkı bir rejim ve kontrol altında büyüyorlar. Bu çocukları doğup büyüdükleri yerden çok farklı bir ortamda, üstelik ebeveynleriyle beraber tatil yaparken görmek unutulmaz bir yaşantıdır. Tabir yerindeyse, kabına sığmazlar.
Onların sayesinde, oturduğum bina, tıpkı otuz sene önce olduğu gibi, çocuk seslerinden çınlar. Beş on çocuk mu o kadar gürültü yapıyor demeyin; bir senelik ayrılığın hasretini gidermek isteyen akrabaların, dost ahbabın ardı arkası kesilmeyen ziyaretleri sırasında çocuklar bir araya gelince yer yerinden oynar.
Bir komşu binada sünnet düğünü vardı; doğruyu söyleyeyim, yıllar var ki o kalabalığı görmemiştim bizim mahallede. Maazallah bugün yarın kız alma kız verme törenleri başlarsa halim ne olacak? Geçen sene altımdaki katta düğün oldu; davul zurna seslerinden üç gün üç gece kendime gelemedim.
Oysa, yurt dışında çalışan soydaşlarımızın tatilleri henüz başladı; ağustosun sonuna kadar biri gidecek öbürü gelecek.Çocuklar koridorda hoplayıp zıplayacak, Türkçe, Almanca, Fransızca ve İtalyanca karışımı bir dille aralarında gayet iyi anlaşacak.
Hava biraz soğuyunca babalarıyla birlikte binanın önündeki küçük parkta toplanacak; büyükler ciddi meseleleri konuşurken, çocuklar bir süre önce doğum yapan mahalle köpeğimizin yavruları peşinden koşacak.
Balkonumdan çocukların şuraya buraya koşuşmasını seyrederken, derin düşüncelere daldım.‘’Beyaz ölüm’’ neye derler biliyor muydunuz? Bir ülkede nüfusun azalmasına.
Bunun sebebi ahalinin azalması, ölüm oranının doğum oranından fazla olması, göçler,vatandaşların ihtiyarlanması ve saire olabilir. Neticede ne görüyoruz? İki hafta önce Ustrumcaorta okullarına 1400 kadar öğrenci kayıt yapmalıydı, ama zar zor 300 yirmisi toplandı. Köprülüde 1350 öğrenciye yer vardı, ama 300 otuzu bile müracaat etmedi. Çareyi on kişilik sınıfları açmakta buldular, seneye bu da muhakkak yarılanır.
Ben Makedonca orta okulun dört senesini hep üçüncü devriyede okurken geçirdim. Kırk kişilik sınıfta 33.nci sıradaydım. Eve hep yarı gecelerde dönerdim. O yıllara rastlayan göçler sonucu Türklerin okulları kapandı, sınıflar azaldı. Çocukları sanki eczacı terasıyla tartıyorlardı: asgari sayıdan biri eksik olduğu anda sınıfı hemen kapatıyorlardı. Gel zaman git zaman, tarih tekerrür etti.
Ancak, aktörler değişti. Şimdi Makedon okulları kapanıyor, sınıflar azalıyor. Şimdi asgari sayıya pek bakılmıyor.
Bunu başlayanın Allah belasını versin! Eee, politikadan uzak kaldık mı? Üzülmeyin, haftaya yine buradayız. Eski konularla.