Asırlardır "İmaret", Ohri halkı arasında büyük bir sevgi ve gururla zikredilmekten başka, her zaman çeşitli vesilelerle seve seve ziyaret edilen bir mekandır.
1385 yılında Çandarlı Hayrettin Paşaya teslim edilen Ohri, Aydınlı Cüneyt beyin Ohri sancak beyliğine 1406 yılında tayin edilmesiyle küçük bir yerleşim yeri olmuş ve bir Türk kasabasına dönüşmeye başlamıştır. İlk olarak Türkler, kasabanın varoluşunda kale içi en yüksek, havadar, güzel bir görüntülü yerde mekan tutarak "İmaret"i kurmuşlar.
Zaman ilerledikçe ve Türk nüfus sayısı da artınca surların dışına çıkılarak yeni mahallelerin kurulmasına başlanmıştır. Bununla birlikte camiler, tekkeler, medreseler, hamamlar, mektepler, dükkanlar, kervansaraylar, hanlar, çeşmeler gibi yapıların artmasıyla yeni bir kültür ve medeniyet varlığı kendini göstermeye başlamıştır. Türkler bu yerlere işgalci olarak gelmemiş. O zaman ki tarihi koşullar içerisinde Osmanlının Avrupa’ya açılış süreci içerisinde Balkanlara da yayılarak bir yerleşim, imar ve iskan dönemi yaşanmıştır.
Tarih boyunca önemli bir coğrafi konumda olan Ohri, doğal zenginliklerinin yanı sıra çeşitli kültür ve medeniyetlerin iç içe yaşandığı bir yer konumundadır. Her tarihi dönem Ohri şehrine damgasını vuran eserlerin ayakta kalmasıyla geçmişin şahitliğini yaparak geleceği garanti altına alabilmektedir. Bir millete veya bir medeniyete ait olan eserlerin ortadan kalkması ne anlama gelmektedir? Üstelik bu iş devlet eliyle yapılırsa...
1670 yılında Ohri’yi ziyaret eden Evliya Çelebi şehirdeki yaşamı yazarken var olan eserleri bir bir anlatmaktadır. Şimdiye kadar Ohri’yi çeşitli sebeplerden dolayı ziyaret edenler ve ilmi araştırmalarda bulunanların ilgi odağı en çok "İmaret" ve Sinanuddin Yusuf Çelebi Ohrizade olmuştur. Aslında İmarette bir külliye kurulmuş. Antik dönemden başlayarak çeşitli tarihi dönemi barındıran, hıristiyanlık bazilikalarının kalıntıları üzerine kurulan kilise temellerini içine alarak inşa edilen Fatih Sultan Mehmet’e adanmış "Sultan camii" külliyesinin merkezi olmuş. Halk arasında İmaret camii olarak bilinen cami etrafında da zaviye, mektep, aş evi, depo, tımarhane ve mektep yurdu kurulmuştur. Külliye etrafında Türk evlerinin sayısı da az değildir. Burada Türkler 1946 yılına kadar yaşamış, dönemdeki rejimin emriyle evlerinden terk ettirilerek şehrin aşağı kısmına farklı yerlere yerleştirilmiştir.
Var olan tüm eserlerden, son zamanlara kadar burada Türk varlığını hatırlatan İmaret camii ve Sinan Çelebi türbesi kaldı. 1943 yılında Caminin iç kısmında Aziz Panteleymon’a adanmış, Kliment tarafından inşa edildiğine dair kalıntıların var olduğu gerekçesiyle 2000 yılında cami yıkılmıştır ve yerine kilise inşa edilmiştir. Etrafta yapılan kazılarla geçmişe ait bazı kalıntılara ulaşılmıştır. Kısa bir zaman önce yeni bir külliyenin inşaatı için temel atma töreni de yapılmıştır.
Böylelikle İmarette tek Osmanlı Türk eseri kendi başına kalmış. 1493 yılında vefat eden Sinanuddin Yusuf Çelebi Ohrizade ve oğlu Mustafa Çelebiye ait olan bir türbe.
Ohri şehrine en çok hizmet eden bir zattan söz ediyoruz. 1491 yılında yazdırdığı vakfiyeyle varlığının büyük bir bölümünü halkın menfaatine sunmuş bir zat söz konusu.
Vakıfnamede vakfedilen bir zaviyeden yoksul ve yetim çocuklar için bir okuldan söz edilir. Sturga şehrine yakın Vranişte ve Lijani köylerinde bulunan büyük bir arazi vakfedenler arasında yer alır. Altı değirmen, 16 dükkân, bağlar, boş arazi, Yunanistan’ın Karaferye kasabasında bir han ve etrafında dükkanlarla birlikte vakfiyede yazılmıştır. Akıbeti belli olmayan, medfun olduğu bir türbe! Böyle bir zattan geriye ne kalmış? Aslında 1968 yılında tarihi eserleri koruma kanunuyla yıkılan İmaret camisi koruma altına alınmazken türbe koruma altına alınmıştır.